18 ve 19'uncu yüzyıllarda, Avrupalı güçlere karşı bir dizi askeri yenilgi yaşayan Osmanlı İmparatorluğu ancak kendisi de Batılı ve Avrupalı bir toplum olduğu takdirde rakipleri ile baş edebileceğini fark etti. Böylece yoğun bir reform ve Batılılaşma programı başlatıldı. 1863'te Sultan Abdülaziz, imparatorluğun Batılı ve laik müfredatta Türkçe eğitim veren ilk lisesini, Darüşşafaka'yı kurdu. 20'nci yüzyılın başlarında Atatürk, sultanın hayallerinin izinden gitti ve Türkiye'yi kaya gibi laik bir devlet yaptı. Darüşşafaka (ben de bu okuldan mezun oldum) gibi Batılı laik kurumlar büyüyüp güçlendiler.
Ama artık öyle görünmüyor, geçen ay Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Darüşşafaka'nın 130 yıllık sembolik eski binasında bir imam hatip lisesi kurmaya karar verdi. Darüşşafaka Lisesi, İstanbul'un Çarşamba semtindeki bu binayı 1994'te Maslak'taki yeni kampusuna geçmek için boşaltmıştı. Din eğitimi için okul açılması son derece normal; ama bunun için Darüşşafaka'nın sembolik kampusunun seçilmesi, Atatürk'ün ve Abdülaziz'in vizyonlarının sembolik bir sona yaklaştığını gösteriyor.
2002'de iktidara geldiğinden beri ve özellikle 2007 seçimlerinde ikinci defa ilk parti olarak seçildikten sonra AKP, Türkiye'yi ideolojik olarak dönüştürmeye başladı. Hükümette görev ataması ya da terfi bekleyenler ya da hükümetle kârlı iş anlaşmaları imzalamak isteyenler için kamusal alanda dindar görünmek gereklilik haline geldi. Ankara'daki bürokratlar şimdilerde terfilerden faydalanamama korkusuyla cuma namazlarında görünmeyi zorunlu hissediyor.
Laik elitlerin hatası
AKP, ülkenin yürütme ve yasama güçlerini sıkı bir şekilde kontrol ediyor ve kendisine müzahir yargıçları, üniversite rektörlerini ve ileri gelen sivil toplum kuruluşu liderlerini atayarak iktidar alanını genişletiyor. Parti, yasal boşlukları kullanarak AKP yanlısı iş çevrelerinin elindeki Türkiye medyasının toplamdaki payını yüzde 20'den yüzde 50'ye kadar yükseltti.
Giderek marjinalleşen laik elitin düşüşünden büyük ölçüde yine aynı elit kesim sorumlu. 1946'dan sonra, Türkiye çok partili demokrasiye geçtiğinden beri ülke, bir tür siyasi otomatik pilot aracılığıyla yönetildi. Türkiye'nin laik kuruluşları ve aktörleri zamanla apati içine girip yoruldu ve toplumsal desteği devam ettirmek için gerekenleri yapmayı bıraktı.
Komünizmin çöküşünün ardından, Türkiye'nin çalışan ve alt-orta sınıfları solu terk etti. Laik siyasi aktörler bunları bir araya toparlamak yerine, kitlelerin kendilerine gelmesini bekledi. AKP ise aksine bu gruplara erişmek ve onları örgütlemek için çalıştı. Parti, 1900'lerin başında Amerika'da Demokrat Parti'nin politik aracı olarak New York'ta kurulan ve çok uzun yıllar etkili olan Tammany Hall tarzında bir ağ kurarak, bir yandan iş ve yardım dağıtıp, bir yandan kendi siyasi İslami değerleri vaaz ve empoze etti. Sonuçta AKP, 2002'de ve 2007'de tarihi iki zafer kazandı.
Temelin inkârı
Atatürkçüler temel kuruluşları da ihmal ettiler. Örnek olarak Darüşşafaka'yı alalım. Okul 1994'te yeni kampusa taşındıktan sonra laik elit, okulun İstanbul'un tarihi yarımadasındaki boğaz manzaralı 19'uncu yüzyıl mimari özelliklerine sahip güzelim eski binasını 15 yıl boyunca boşta bıraktı. Tek bir laik şirket, sivil toplum örgütü ya da üniversite, Darüşşafaka'nın sembolik eski kampusuyla ilgilenmedi.
Ya da medyayı düşünün. Laik ve liberal Türkler mesajlarını iletmek için eski kuşak medya aracı olan gazeteyi kullanmaya devam ederken, İslamcılar yeni medyayı ele geçirdiler. Şu anda haberlere Batı karşıtı ve AKP yanlısı doku kazandıran sayısız web-sitesini kullanarak internette hâkimiyet üstünlüğü sağladılar. Bu durum sıradan Türklerin siyasi tavırlarının belirlenmesinde etkili oluyor. 2008'de küresel ekonomi çöktüğünde, misal, bu siteler krizin sorumluluğunu Lehman Brothers'ın İsrail'e aktardığı 40 milyar dolarlık havaleye yüklediler. İslamcı web-siteleri, liberal ve laik muhalefet figürlerini, AKP hükümetine karşı bir darbe planını destekleyen "teröristler" olarak etiketleyerek, Ergenekon davası etrafındaki tartışmanın şekillenmesinde de temel bir rol oynamaktalar.
Türkiye'nin laik kurum ve aktörleri politikayı 9-5 mesaisi olan bir iş gibi görüyorlar ve aynı zamanda pozitif bir vizyondan da yoksunlar. Bu arada AKP 7/24 çalışıyor. Aynı zamanda Atatürk'ün reformlarının altını oymak için yollar ararlarken, kimse İslamcıları ve AKP'yi vizyon sahibi olmamakla suçlayamaz.
Bu laik Türklerin oyundan vazgeçmeleri gerektiği anlamına gelmiyor. Bunun yerine rakiplerinden öğrenmeleri gerekiyor. Bunun anlamı siyasi aktivizm ve seçmen mobilizasyonu gibi siyaset araçlarını kullanmayı öğrenip, yeniden politika yapmaya başlamak.
Laik Türkler ayrıca ülkenin geleceği için pozitif bir vizyon ortaya koymak zorundalar. Geçmiş yıllarda, sultanlar ve ardından Atatürk, Avrupa'yı model olarak aldılar. Laik Türklerin, 21'inci yüzyılın Avrupalı Türkiyesi'ni tanımlayıp kendilerine ve ülkeye bunu hedef olarak belirlemesi ve de liberal politikalarda AKP'yi geçmeleri bu vizyonun oluşması için gerekli. Yoksa kim İslamcıları suçlayabilir ki?
http://www.cagaptay.com/6421/laikler-ataturkun-mirasini-nasil-terk-ediyor
http://banayaz.wordpress.com
http://konusalim.wordpress.com
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment