Türkiye, Kürt sorununu nasıl çözebilir? Kısa süre önce Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin başlattığı "demokratik açılım süreci" sorunun çözümü yönünde atılacak adımlardan biri olarak Kürtlere, etnik grup kökenine dayalı kolektif haklar tanımayı öngörüyor.
Bu yaklaşım, etnik temelden ziyade, ortak tarihe dayalı bir Türk kimliği olarak tanımlanan Türklüğe ilişkin temel kavrayışlar açısından bir sorun oluşturuyor. Söz konusu yaklaşım aynı zamanda Kürtler ile ülkenin geri kalan nüfusu arasında siyasi mesafenin açılması riskini de barındırıyor. Türkiye'nin Kürt sorununun çözümünde doğru yaklaşım, Kürtlere tanınacak olan kolektif haklar yerine, etnik kökenlerine bakılmaksızın tüm vatandaşların bireysel haklarının genişletilmesidir.
Türkiye; -dışarıda pek bilinmese de- Kürtler, Boşnaklar, Arnavutlar, Çerkezler, Gürcüler, Yunanca konuşan Müslümanlar ve etnik Türkler de dahil, çeşitli Müslüman etnik grupların karışımından oluşmaktadır.
Ortak bir tarih
Türkiye, etnik bir bileşimden ziyade, ortak bir tarihe dayanmaktadır. Ülke, Osmanlı geçmişinin bir ürünüdür. Osmanlı İmparatorluğu, 500 yıl boyunca Müslüman nüfusa sabit kolektif siyasi bir kimlik tanıyarak, tüm gayrimüslim nüfusu Müslüman milletinin, aynı siyasi bileşenin bir parçası olarak gördü. Söz konusu bu eski Müslüman milletin üyeleri kendilerini 20'nci yüzyılın Türkiyesi'nde, etnik kökenlerine bakmaksızın, Türk olarak görmeye başladı.
Bu tarihsel Türkiyelilik olgusu, Kürdistan İşçi Partisi'nin (PKK) Kürt milliyetçiliği adına şiddete dayalı meydan okuyuşuna rağmen değişmedi: Çok sayıda Kürt, Türkler ve diğer tüm Müslüman gruplarla evlenmeyi ve etnik olarak semtler ve şehirlerde ortak yaşamayı sürdürüyor. İstanbul'da kurulu bir düşünce kuruluşu olan SETA ve bir kamuoyu araştırma şirketi olan Pollmark tarafından 2009 yılında gerçekleştirilen bir kamuoyu araştırması, Kürtler ve Kürt olmayanlar arasındaki toplumsal yakın ilişkiyi belgeleyen çok sayıda kanıt sunuyor. Örneğin araştırmada Kürtlerin yüzde 67'si, Kürt olmayan yakın akrabalara sahip olduğunu belirtiyor.
Kürtlere grup hakları tanınması, bu türden toplumsal yakınlığı olduğu kadar, halk arasında kabul gören Türklüğün tarifine ilişkin görüşlerle de çelişecektir. Kürtlere kolektif grup hakları tanındığı takdirde, bu durum, diğer Müslüman etnik gruplar karşısında Kürtlerin tek başlarına ayrıcalıklı grup haklarına sahip olmasına yol açacak. Kürtler için ayrıcalıklı haklar algılaması, Türkiyelilik olgusunun temellerini çürütecek şekilde, diğer büyük etnik Müslüman grupların öfkelenmesine yol açabilir. Aslında kamuoyunda Kürtlere tanınacak ayrıcalıklı, kolektif haklara ilişkin öfke şimdiden yükseliyor.
Türkiye, Kürtlere kolektif haklar tanımaktan ziyade, meseleye Kürt olsun olmasın tüm vatandaşları açısından bireysel, kültürel ve siyasi hakların genişletilmesi perspektifiyle yaklaşmalı.
Reform süreci sadece Kürtleri değil, Türkiye'deki tüm vatandaşları hedeflemeli. Örneğin yayın haklarını ele alalım. Hükümetin Kürtlere tanıyacağı kolektif hakların özel TV kanallarında (kamu televizyon kanalları halihazırda Kürtçe yayın yapıyor) Kürtçe yayınlarını da kapsayacağı belirtiliyor. Böyle bir adım, sadece tek bir etnik gruba yönelik ayrıcalıklı haklar tanınması olarak algılanacaktır. Oysa hükümet bunun aksine, özel bir dil belirtilmeden tüm vatandaşların istedikleri dilde yayın yapmasına izin veren yeni bir yasayı gündemine almalı. Bu yaklaşım, AKP'nin yurttaşlık haklarına yönelik olarak gündemindeki her türlü reformun içeriğini de belirlemeli: Tüm yurttaşların haklarını ve özgürlüklerini genişletirken, aynı zamanda tüm vatandaşların eşit haklarını güvence altına almak.
Tüm ülke hoşnut olmalı
Türkiye Kürt sorununu çözebilmek için sadece Kürtleri mutlu etmekle kalmayıp, tüm ülkeyi reformlar konusunda hoşnut tutmalı. Bunu yapmanın en etkili yolu, Ankara'nın Kürt meselesine ilişkin reformlar konusundaki yaklaşımını kolektif olmaktan çıkarmak olacaktır. Kürt meselesini kolektif ölçütler içinde ele almak, gerçekte kaygan bir zeminde yol alınması anlamına geliyor.
AKP açısından Kürt meselesini ele alışta doğru yol, ortak tarihe dayalı Türk kimliğini koruyarak, etnik ve dini kökenlere bakılmaksızın, tüm Türk vatandaşlarının haklarının genişletilmesidir. Böyle bir yaklaşım, Türkiye'nin daha liberal bir ülke olmasına da katkı sağlayacaktır. Bu, içinde herkesin kabul gördüğü ve eşit olduğu Avrupalı bir Türkiye düşünün gerçekleşmesini sağlayacaktır.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Soner_%C3%87a%C4%9Faptay
http://konusalim.wordpress.com/
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment